YUNAN SANATI

Yunan kabilelerinin MÖ 2. bin yılın başlarında kuzey'den gelerek Yunan Yarımadasına yerleşmelerinden MÖ son yüzyıl içindeki Roma Germenliği dönemine (MÖ 31) kadar süren sanat.
Dönemleri;
MÖ 5000 - MÖ 1500 Prehistorik dönem.
MÖ 1500 - MÖ 1100 Miken sanatı.
MÖ 1100 - MÖ 700 Geometrik dönem.
MÖ 700 - MÖ 600 Doğululaşma dönemi.
MÖ 600 - MÖ 500 Arkaik dönem.
MÖ 500 - MÖ 330 Klasik çağ.
MÖ 330 - MS31 Helenistik sanat.

Yunan sanatının Arkaik dönem öncesi genellikle apayrı bir alan olarak incelenir. Şöyle ki gerek Prehistorik dönem, gerekse de Minos ve Miken sanatları Yunan sanatının evrim süreci içinde yer almaktan çok, kendi içsel gelişimlerini yaşayıp ortadan kalkmış ayrı sanatlar sayılırlar. Asıl Yunan sanatı MÖ 8. yy2ın sonlarında gelişmelerle birlikte başlar. Bu çağda Grek Polis'i hızla gelişip ticari etkinlikler ve doğu ülkeleriyle ilişkiler yoğunlaşmaktadır. Sanat'ta özellikle Suriye'den etkilenerek beliren yeni biçimler ve eğilimler, bu çağa Doğululaşma dönemi adının verilmesine yol açmıştır. Bu aşamada doğudan gelen etkilerin rolü kopyacılığa dek varmamış, bir uyarlama çabası biçiminde olmuştur. Heykel ve kamusal mimarlık ise, ilk ürünlerini yine bu dönemde ve 7. yy'ın ortalarında vermiştir. Söz konusu gelişmelerle birlikte Arkaik dönem başlar. Arkaik dönemin en önemli ürünleri kore ve kouros adları verilen kadın ve erkek heykelleridir. Bunlarda alınsallık ağır basan bir özelliktir ve Mısır sanatını çağrıştırır. Ne var ki, Mısır heykellerinde bu biçimleme özellikleri bir araştırma çabasının ilk aşamaları olmalarından kaynaklanmaz; aksine bunlar, kesin biçimde saptanmış kararlı bir üslubun örnekleridir. Oysa, Arkaik Yunan heykelinde söz konusu olan şey, ileride geliştirilecek natüralist davranışın ilk ve doğal olarak henüz olgunlaşmamış erken ürünlerini verme çabasıdır.
Mimarlık alanında ilk gelişmeler Miken uygarlığının yıkılışından yaklaşık beş yüz yıl sonra başlar. Bu beş yüz yıllık ara dönemde basit klübelerden başka, mimarlık olarak nitelenebilecek hiç bir bina yapılmış değildir. 8. yy'da ki ilk kamusal yapılarda kerpiç ile ahşap ve bezeyici olarak terracotta levhalar kullanılmıştır. Kesme taş MÖ 6. yy'ın başlarında ana yapı malzemesi haline gelir ve yapımda harçsız olarak kullanımı Yunan sanatının son dönemlerine kadar sürer. En erken örneklerinden başlayarak Yunan mimarlığının temel uğraş alanı tapınak yapımıdır. Tapınağın planimetrik özellikleri de yine MÖ 6. yy'dan son dönemlere dek pek az değişir. Göze çarpan değişiklikler ise, tümel bir farklılaşma biçiminde değil, yalnızca bir yetkinleştirme girişiminin sonucu olarak belirmişlerdir.
Bir Yunan tapınağının ana nüvesini naos oluşturur. Bu kesimin plan düzeninin Megarondan kökenlendiği söylenebilir. Naosun çevresi tiplere göre değişebilir sayıda sütundan oluşan bir peristille çevrilidir ve yapı krepis denilen basamaklı bir podyum üzerinde yükselir. Cemaatin içinde toplanmasının gerekmeyişinden ötürü, tapınağın mimari düzeni dış mekana yönelik olarak biçimlenmiştir. Naosa yalnıca rahipler girer, önemli törenler ise yapının önünde gerçekleştirilir. Yani, tapınakla iç mekan önemli bir işlevsel önem taşımaz. Dolayısıyla, Roma mimarlığının aksine, Yunan mimarlığında ana sorun bir kitle yaratma çabası olmuş, bir anlamda heykelcilik mimarın ana gereği haline gelmiştir. Yunan mimarlığı bu temel özelliklerde değil de, ifadede farklılaşan üç ayrı biçim kalıbı geliştirmiştir. Düzen diye adlandırılan bu kalıplardan ilki MÖ 630'da gerçekleştirilmiş bir örneği bilinen Dor düzenidir. İyon düzeni MÖ 6. yy'da, Korint ise 5. yy'ın sonlarında en erken örneklerini vermiştir. Klasik dönemde bu düzenler en yetkin biçimlerini almışlardır. Dor düzeninin en olgun örneğinin Atina'da ki Parthenon, İyon düzeninin ise Ephesos'da ki Artemision adlı tapınak olduğu varsayılır. Helenistik çağa dek tapınak dışında önemli anıtsal kamu yapıları gerçekleştirilmemiştir. Stoa, bouleuterion ve gimnazyum Helenisti çağ'da ortaya çıkan yapı tipleridir. Klasik dönemde konutlarda da büyük bir estetik düzey tutturma çabasına rastlanmaz. Avlulu çözümlerin genel geçer olduğu anlaşılmaktadır.
Klasik Yunan heykeli tarihteki ilk gerçekçi sanat yönelimi olarak MÖ 5. yy2ın başlarında belirmiştir. Kendilerinden önceki tüm uygarlıklardan farklı biçimde, Yunanlılar doğal gerçekliğin sadakatle yansıtılması sorununa öncelik vermişlerdir. Tanrılar bile bu sanatta anatomik açıdan normal insanlardan farklı ele alınmamışlardır. Ama her tür betide belirli ölçüde bir ülküselleştirme yine de söz konusudur. Örneğin gerek erkek gerekse de kadınlar heykellerde genç ve sağlıklı bir görünüm ve sağlıklı bir vücutla betimlenmişlerdir. Klasik Yunan heykelini tümüyle gerçekçi olmaktan çok, ülküsel bir insan tipini yansıtma konusunda gerçekçi saymak olanaklıdır. Yunan heykeli her an görülebilen olağan insanı değil, olası fakat çok rastlanır ülküsel insanı betimlemiştir. Dönemim önemli heykelcileri; Phidias, Polyklitos, Skopas, Praksiteles, ve Lysinpos'tur.
Heykeldeki gerçekçi yönelimin bugün elde bulunmayan resim sanatı ürünlerinde de geçerli olduğu sanılır. Buna karşı, iyi örneklenmiş durumdaki vazo resmi geleneği bu genel tutumdan bir analmada farklı bir üslup geliştirmiştir. Vazo resimleri heykele göre ilkel denebilecek yanılsama teknikleriyle yapılmışlardır. Betimlenen konular günlük yaşamdan pornografik sahnelere ek değişebilir ve ülküselleştirmeye çok daha az başvurulur. Vazo resmini belki de tarihteki ilk halk sanatı ürünleri gibi düşünmek gerekecektir. Diğer sanat yapıtlarının litürjik işlevlerinin ağır basışına karşılık, vazo resmi halk için ve gündelik kullanım amacıyla gerçekleştirilmiştir.

(BLOGUMA DESTEK OLMAK İÇİN REKLAMLARI ZİYARET EDERSENİZ SEVİNİRİM) 
(I WOULD APPRECIATE IT IF YOU VISIT THE ADS TO SUPPORT)

Yorumlar