Hükümdar ya da bir üst düzey yöneticisi için yapılmış konut.
İlk sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte ilk saray yapıları belirir. MÖ. 2. bin yılda Mezopotamya da saray yapılarıyla karşılaşılır. Fakat bunlar bir taht salonuna sahip olmanın ötesinde, pek önemli bir mimari anlatıma kavuşturulmuş yapılar değillerdir. Avluları ve kerpiç duvar malzemeleri ile diğer yapılardan pek farklılaşmaz ve tapınaklarla yarışmazlar. Saray önemli bir yapı türü olarak, ancak, MÖ birinci binyılın başlarında Asur gücünün yükselişi sonucu ortaya çıkar. Hemen hemen aynı dönemde Grit'te gelişen Minos sanatı'nda Knossos gibi önemli saray yapıları inşa edilse de, Ege denizi ve çevresinde (Antikite) sonralarıpek az saray yapılmıştır. Saray yapısının eski çağdaki doruğunu Roma oluşturur. Gerek ken içindeki gerekse kent dışındaki Roma Barok'a dek aşılamayacak boyutta saraylar inşa eder. Orta çağ Avrupa'sında saraydan değil, şatodan söz edilebilir. Gerçek saray yapılarını Avrupa'da ancak Rönesans'ta görmek olanaklıdır. Bunlar genellikle, avlu çevresinde gelişen bir plan düzenine sahip bir kaç katlı kagir yapılardır. Barok dönem Fransa'sı antişambr'ın icadıyla Avrupa saray ve konak mimarlığına önemli bir katkıda bulunur. Versailles sarayı bu dönemin ürünüdür. 18. yy'dan sonra ise sarayın mimari bir tür olarak gelişimi durur.
İslam dünyasında saray yapısının bilinen ilk örnekleri, daha 8. yy'da Emeviler döneminde beliren çöl kasırlarıdır. Bunları da saraydan çok birer şato saymak olanaklıdır. Abbasiler'in Samarra'da yarattığı saraylar ise (9 yy) Mezopotamya ve Sasani geleneğinin bir oranda sentezidirler ve avlulu bir plan düzeni gösterirler. Gazneliler'in Mahmut döneminde yapılan sarayları ise (10. yy) dört eyvanlı şemanın ilk örnekleri sayılabilirler. Bu plan düzeni İran, Afganistan ve Türkistan'da 19. yy'a dek egemenliğini sürdürür.
Anadolu Türk mimarlığında ilk saray yapıları Selçuklu döneminde inşa edilmiştir. Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubadabad sarayı bu çağın en önemli ürünlerindendir. Saray asıl gelişimini Osmanlı Türkiye'sinde yaşayacatır. Bursa sarayında hiç bir belge ya da kalıntı yoksa da Edirne sarayı 1878'de yok olmasına karşın, iyi belgelendiğinden ötürü bilinir. Bu sarayında tıpkı Topkapı sarayı gibi, yüksek duvarlarla çevrili geniş bir alan içine dağılmış farklı yapılardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Osmanlı sarayı bu özgün tasarımını 19. yy'a dek sürdürür. 18. yy2ın Avrupa'dan gelen Barok etkileri bile mimari ifade üzerinde değil, daha çok bezemeler üzerindedir. 19. yy'da ise Beylerbeyi ve Dolmabahçe gibi saraylar Batı eklektisizminin etkileri ile Osmanlı geleneği arasında bir birleşim denemesi olarak değerlendirilebilirler.
İlk sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla birlikte ilk saray yapıları belirir. MÖ. 2. bin yılda Mezopotamya da saray yapılarıyla karşılaşılır. Fakat bunlar bir taht salonuna sahip olmanın ötesinde, pek önemli bir mimari anlatıma kavuşturulmuş yapılar değillerdir. Avluları ve kerpiç duvar malzemeleri ile diğer yapılardan pek farklılaşmaz ve tapınaklarla yarışmazlar. Saray önemli bir yapı türü olarak, ancak, MÖ birinci binyılın başlarında Asur gücünün yükselişi sonucu ortaya çıkar. Hemen hemen aynı dönemde Grit'te gelişen Minos sanatı'nda Knossos gibi önemli saray yapıları inşa edilse de, Ege denizi ve çevresinde (Antikite) sonralarıpek az saray yapılmıştır. Saray yapısının eski çağdaki doruğunu Roma oluşturur. Gerek ken içindeki gerekse kent dışındaki Roma Barok'a dek aşılamayacak boyutta saraylar inşa eder. Orta çağ Avrupa'sında saraydan değil, şatodan söz edilebilir. Gerçek saray yapılarını Avrupa'da ancak Rönesans'ta görmek olanaklıdır. Bunlar genellikle, avlu çevresinde gelişen bir plan düzenine sahip bir kaç katlı kagir yapılardır. Barok dönem Fransa'sı antişambr'ın icadıyla Avrupa saray ve konak mimarlığına önemli bir katkıda bulunur. Versailles sarayı bu dönemin ürünüdür. 18. yy'dan sonra ise sarayın mimari bir tür olarak gelişimi durur.
İslam dünyasında saray yapısının bilinen ilk örnekleri, daha 8. yy'da Emeviler döneminde beliren çöl kasırlarıdır. Bunları da saraydan çok birer şato saymak olanaklıdır. Abbasiler'in Samarra'da yarattığı saraylar ise (9 yy) Mezopotamya ve Sasani geleneğinin bir oranda sentezidirler ve avlulu bir plan düzeni gösterirler. Gazneliler'in Mahmut döneminde yapılan sarayları ise (10. yy) dört eyvanlı şemanın ilk örnekleri sayılabilirler. Bu plan düzeni İran, Afganistan ve Türkistan'da 19. yy'a dek egemenliğini sürdürür.
Anadolu Türk mimarlığında ilk saray yapıları Selçuklu döneminde inşa edilmiştir. Beyşehir Gölü kıyısındaki Kubadabad sarayı bu çağın en önemli ürünlerindendir. Saray asıl gelişimini Osmanlı Türkiye'sinde yaşayacatır. Bursa sarayında hiç bir belge ya da kalıntı yoksa da Edirne sarayı 1878'de yok olmasına karşın, iyi belgelendiğinden ötürü bilinir. Bu sarayında tıpkı Topkapı sarayı gibi, yüksek duvarlarla çevrili geniş bir alan içine dağılmış farklı yapılardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Osmanlı sarayı bu özgün tasarımını 19. yy'a dek sürdürür. 18. yy2ın Avrupa'dan gelen Barok etkileri bile mimari ifade üzerinde değil, daha çok bezemeler üzerindedir. 19. yy'da ise Beylerbeyi ve Dolmabahçe gibi saraylar Batı eklektisizminin etkileri ile Osmanlı geleneği arasında bir birleşim denemesi olarak değerlendirilebilirler.
BLOGUMA DESTEK OLMAK İÇİN REKLAMLARI ZİYARET EDERSENİZ SEVİNİRİM)
(I WOULD APPRECIATE IT IF YOU VISIT THE ADS TO SUPPORT)
Yorumlar
Yorum Gönder